Refik Halid Karay hem edebiyatçı hem gazeteci kimliğiyle bizlere çok değerli eserler ve fikir yazıları bıraktı. Bu hafta Karay’ın İstanbul mutfak kültürüne ilişkin eleştirilerine değineceğiz.
Modernleşme sürecinde kendine has değerleri olan İstanbulluların özlerini kaybetmedeki hevesi ve yeni olanı benimsemedeki hızları yazarımızı endişelendiriyor. Ve ister istemez döneme ilişkin alaturka-alafranga değerlendirmeleri yapıyor:
Eski İstanbullular için simit ikinci ekmekti. Benzerinin başka hiçbir memleketin simidinde olmayan lezzeti ile İstanbul sokaklarına has bir gelenek gelişmişti bile; gece simidi. 1942 yılının Ağustos ayı ile beraber İstanbul’da poğaça, börek gibi her yerde bulunabilir yağlı şeylerin satışının başlaması, Karay’a göre İstanbul’un o eşsiz simidini gölgede bırakmamalıydı!
Önceleri sadece garden partilerde, otel ve kulüp eğlencelerinde rastlanılan sandviç, pratikliğiyle rağbet gördü. Her camekân üzerinde ‘Sandviç 5 kuruş’ yazıları ile yayıldıkça yayıldı. Evlerde tencere tıkırdatmayacak kadar herkesin elinde, ağzında sandviç olması ne denli bir tehlikedir! Comte de Sandwich’in, kumar masasından kalkmamak için -ya kendisinin ya hizmetkârlarının- uydurduğu bir atıştırmalık, tencere yemeğinin sıcaklığını hemen unutturmamalıydı!
Çay davetlerinde, o zamanla bıkkınlık getiren süslü makyajlı pastaların, margarinli Frenk mutfağı lezzetlerinin ikrâmı, bol fıstıklı baklavalarımızı, kaymaklı ekmek kadayıflarımızı, içine yağ krema girmemiş güzel tatlılarımızı neden yerinden etti? Bu şarklılaşmamak uğruna bir bedel değil, kadim kültürümüze nankörlüktü!
Peki ya sizce, dönemin eleştirileri bugün de yerini buluyor mu? Sizin evinize giren en batılı lezzet hangisi? Lütfen bize yazın. [email protected]