Merhaba;
Bültene başlamadan hatırlatmak istedim: Bugün İstiklal Marşı’mızın kabulünün 100. yılı. Şehitlerimizi ve Mehmet Akif Ersoy’u rahmetle anıyoruz.
Ellerimizi ceplerimize sokmayı başaran soğuklar geri geldi gibi sanki. Dün oğlumla küçük bir alışveriş için dışarı çıkmak istedik. O kadar üşümüşüm ki çocuğu bir soğan gibi kat kat giydirdiğimin farkına çok sonraları vardım. Neyse, üşümekten iyidir.
Bu hafta bültende ilginç birçok konu var. Benim içimi ısıtan konu ise Yaren leylek ve Adem amcanın buluşması.
Keyifli okumalar.
- Ahmet
Çin’in Doğu Türkistan’da uyguladığı baskı ve zulümler ABD yönetimi tarafından soykırım olarak nitelendirildi.
ABD işgalinden bu yana devam eden Kabil hükümeti ile Taliban arasındaki savaşın son bulması için Türkiye arabuluculuğunda barış görüşmeleri yapılabilir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Rusya Devlet Başkanı Putin, Mersin'deki Akkuyu Nükleer Güç Santrali Üçüncü Ünitesinin Temel Atma Töreni'ni gerçekleştirdi.
Türkiye ile Yunanistan’ın Ege sorunlarını konuşacakları görüşmeler 16-17 Mart'ta Atina'da yapılacak.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Çin'in Kuşak ve Yol Girişimini 'kazan kazan' temelinde desteklediğini açıkladı.
Türkiye, Rusya ve Katar Doha’da yaptıkları görüşmelerde, Suriye savaşı ile ilgili ortak bildiri yayınladılar.
Yemen’de İran destekli Husiler kendileri için savaşmayı reddeden 450 Etiyopyalı göçmeni hapiste yanıcı bomba atarak katletti.
Borsa İstanbul Genel Müdürü Mehmet Hakan Atilla kendi isteği ile görevini bıraktığını açıkladı.
Katoliklerin ruhani lideri ve Vatikan Devlet Başkanı Papa Francis, tarihte bir ilk olarak 4 gün süren bir Irak ziyareti gerçekleştirdi.
Çinli akıllı telefon markası Oppo, İstanbul Tuzla'da yapımı devam eden fabrikada test üretimine başladı.
Nasa'nın uzay aracı, Mars'ın en net görüntüsünü dünyaya gönderdi.
Fotoğraf: Alper Tüydeş
Adem amca geçimini balıkçılık yaparak sürdürüyor. Her bahar beklediği bir misafiri var; Yaren leylek. Yaren binlerce kilometre yol katederek Bursa’nın Eskikaraağaç köyüne geliyor ve Adem amca ile birlikte balığa çıkıyorlar. Bunu tam 9 yıldır yapıyorlar. 10. buluşma da bu sene gerçekleşti.
Doğa fotoğrafçısı Alper Tüydeş, Adem amcaya Yaren’in gelmek üzere olduğunu haber verince Adem amca hemen teknesine atlamış ve Yaren için balık tutmaya başlamış. Yaren’e güzel bir ziyafet çekmek istemiş. İşte bu muhteşem kare de tam o anda çekilmiş.
Fotoğraf: Reuters
“2011 yılının Mart ayında Japonya'nın en büyük depremi ülkenin doğu kıyısında büyük bir hasara sebep olmuştu.
9.0 büyüklüğündeki deprem öyle güçlüydü ki Dünya'nın eksenini kaydırdı. Honshu adasını etkileyen dev tsunami 18 bin kişinin yaşamına mal oldu, bazı yerleşimleri haritadan sildi.
Dev dalgalar Fukuşima nükleer santralini de vurmuş, reaktörleri su basmış ve büyük bir felakete yol açmıştı.
Radyasyon sızıntısı arttıkça yetkililer de yasak bölge alanlarını genişleterek 150 bin kişiyi bölgeden uzaklaştırdı.
Aradan 10 yıl geçmesine rağmen yasak bölge korunuyor ve civarda yaşayanların çoğu geri dönmüş değil.”
Kaynak: BBC
Fotoğraf: Getty Images
Birleşmiş Milletler Çevre Programı tarafından yapılan bir araştırmaya göre Türkiye’de her yıl 7,7 milyon ton yiyecek çöpe atılıyor. Bu, 2020 yılında Türkiye’de her bir kişinin 93 kilogram yiyeceği çöpe attığı anlamına geliyor.
Dünyada Gıda Güvenliği ve Beslenmenin Durumu raporuna göre, 2019 yılında açlık çeken kişi sayısı 690 milyona ulaştı. 2018 yılı ile kıyaslandığında açlık çeken kişi sayısının 10 milyon, önceki 5 yıla oranla ise 60 milyon arttığını gösteriyor. Koronavirüs salgını sürecinde 130 milyon kişinin daha kronik açlık yaşamaya mahkum olduğu tahmin ediliyor.
Fotoğraf: Nasser Nawaj'ah
İsrail, Batı Şeria'da bir yerleşim yeri yakınında çiçek toplayan 7-11 yaşları arasındaki 5 Filistinli çocuğu tutukladı. Çocuklar yaklaşık 3 saat sonra serbest bırakıldı. Ancak ikisi önümüzdeki hafta soruşturma için tekrar çağrıldı.
5 çocuğun tutuklanmadan önceki video görüntülerini buradan izleyebilirsiniz. Çocuklar, Havat Maon yerleşimi yakınlarında Akkoub'u (bir tür yabani enginar) topluyor. 2 maskeli yerleşimci yanlarına geliyor ve korkutarak topladıkları bitkileri ellerinden alıyor.
Bir köşeye çekilip toplumdan, insanlardan uzak, yalnız başına yaşamak demektir.
Arapça azl “uzaklaşmak, ayrılmak” kökünden gelen sözcük, arınma anlamına da taşır.
Asıl uzlet kalabalıktan kaçmak değil, insanın kendi içindeki “kötüden” uzaklaşabilmesidir.
Bir kadın Kaddafi güçlerinin Bingazi'den çekilmesi haberini AK-47 tüfeği ile havaya ateş ederek kutluyor. (Mart 2011, Libya - Goran Tomasevic)
Dünyanın en zengin petrol yataklarına sahip olan Libya, 2011'de Kaddafi'nin 42 yıllık iktidarının devrilmesinden bu yana istikrarsızlıkla mücadele ediyor. Ülke, DAEŞ ile süren uzun mücadelesinin ardından doğusundaki petrol sahalarında tekrar kontrol sağladı.
Libya, 2014 seçimleri ile siyaseten ikiye bölündü. Bunlardan birisi ülkenin doğusunda, Tobruk'ta bulunan Temsilciler Meclisi diğeri de Trablus merkezli Ulusal Mutabakat Hükümeti. Günümüzde ülke hala siyasi olarak bölünmüş durumda. Çatışmalar devam ediyor. Halkın bir kısmı insani yardıma muhtaç bir şekilde yaşıyor.
Sokak, bir arada yaşayan farklı kültürden insanların birbirinin mutfağıyla tanıştığı eşsiz bir mekan. Sokak yemekleri ise ayaküstü karın doyurmanın dışında; gelişimiyle, yayılışıyla, nerelerde/nasıl satıldığıyla, kimlerin tercih ettiği ya da etmediğiyle her anlamda toplumsal etkileşim kodlarıyla yüklü, sosyolojik bir olgu.
Geçmiş bültenlerimizde işlediğimiz falafel, boyoz, taco al pastor gibi pek çok sokak lezzetinde bu kodlara, etkileşimlere şahit olduk diye düşünüyoruz. Bu hafta da yine geleneksel bir sokak lezzetimizinden bahsetmek istedik: Simit.
Hakkında edinilen ilk bilgiye 16. yüzyılda rastlanan simit, önceleri bugünkü anlamda halka simit olarak değil, has beyaz undan yapılan bir ekmek çeşidi olarak geçer. Bu ekmek elbette sarayda özel olarak yapıldığından henüz bir sokak lezzeti değil. Aksine simit denilen bu ekmeğin yapımı için özellikle Bursa’dan saraya beyaz un (dakik-i has) getirtiliyor. Unun dağıtımından sorumlu kişiye simitçibaşı, depolandığı alana da simithane deniliyor. Sahip olduğu tüm terminolojiyle nev-i şahsına münhasır ekmeğimizin adı ise Arapça öğütülmüş un anlamına gelen samīd kelimesinden geliyor.
17. yüzyıla gelindiğinde ise simit artık iki çeşit üretilmeye başlanıyor; hem -Evliya Çelebi’nin benzetmesiyle, araba tekerleği kadar büyük boyutta hem de hurda simit denilen küçük boyutlarda.
İstanbul dışında özellikle Balkanlar’da simidin bilindiğine ve yapıldığına dair bilgiyi yine Seyahatname’den öğreniyoruz. Evliya, Balkan şehirlerindeki simitleri överken bu bölgede nohutla elde edilen tatlı mayadan yapılan bir simit çeşidinden de bahseder. Özellikle beyaz Arnavut simidi olarak adını zikrettiği bu simit, hâlen Balkan coğrafyalarında çevrek, gevrek, devrek gibi isimlerle anılıyor. İstanbul’daki simitlerden yapılışı itibariyle pekmezli suda kaynatılıp fırınlanmasıyla farklılaşan ve tatlı mayadan yapılması hasebiyle de daha tatlı olan bu çeşit simit için simit/gevrek ayrımı hâlen geçerli.
Geçen hafta İzmir’in Osmanlı’nın önemli bir liman şehri olduktan sonra imparatorluğun çok farklı yerlerinden göç alan ve farklı grup insanların bir arada yaşadığı bir şehir olduğundan bahsetmiştik. Kim bilir belki simid-i halkaya herkesin simit fakat İzmirlilerin gevrek demesinin ardında bu göçler yatıyordur.
İyi filmler iz bırakır. Ansızın aklımıza gelir sahneleri. Repliklerini, mekanlarını, oyunculuklarını hatırlarız. Kimisinin, hikayesini ve karakterleri nasıl evirip çevirip anlatmak istediği şeyi başardığı aklımızda yer eder.
Estonya yapımı Tõde ja õigus da etkisi devam eden filmlerden. Gerçek ve Adalet olarak çevrilebileceği gibi Hakikat ve Adalet anlamı da var. Filmde bu kavramlar sıkı bir kurgu içinde yerini buluyor. Günümüzden eski bir zamanı anlatıyor fakat hikayesi her zamanı kapsıyor. Eskimez insan duyguları, eskimez filmlere dönüşür.
Film, satın aldığı çiftlikte kendilerine bir dünya kurmaya başlayan bir aile üzerine başlıyor. Adamın tek istediği bataklığı kurutarak ailesini büyütmek. İnançlı bir adam ancak dünyanın zorluklarına bir de insanların sebep olduğu zorluklar ekleniyor. Filmdeki karakter öyle kolay elde edemez istediğini. Kötü bir komşu, insana inancına ters davranışlar bile yaptırır.
Bütün filmi anlatmaya niyetim yok elbette. Bahsetmek istediğim bir husus var. İyi diye tanımladığımız adam giderek başka bir hale bürünüyor. Gerçekle hakikati karıştıran, var olma amacını baştan beri kavrayamadığı bir dünya kurma peşinde. Sadece bunun peşinde olması onu -kendisi bile farkında olmadan- giderek inancından uzaklaştırıyor. Hatası ona bütün bir ailenin yükünü çekip yıllar sonra aslında en başında sahip olması gereken şeyi öğretiyor. İnancının öğretilerini anladığı gibi uygulamak ve en başından beri bataklığı kuruturken kalbini de giderek kurutan bir adama dönüşüyor. Biz “kötü” adamdan kötülük beklerken iyi adam kendine kötülük ediyor.
Her filmin sonunda karakterin bir şeyi anlaması gerekir. Aslında bu her insanın anlaması gereken bir şey olduğundan film iz bırakıyor. Hayatın kavgalar, davalar ve sadece çok çalışmak olmadığını... Sevgisiz hiçbir şeyin olmayacağını, inancın bile.
Japon New Age üstadı Kitaro, ülkemizde bir dönem “fon müziği” olarak eserlerinden sıkça istifade edilmiş, enstrümantal albümleriyle tanınmış bir isim. Daha ziyade Silk Road, Grammy ödüllü Thinking of You veya Altın Küre kazanan Heaven & Earth albümleri ön plana çıksa da bu haftaki konuğumuz 1990 tarihli albümü Kojiki.
Albüme ismini veren Kojiki, Şinto inancının en eski metinlerinden. Efsaneler, fabllar eşliğinde Japonya’nın kuruluşu anlatılır. Kökleri M.S. 711 yılına uzanır. Kitaro da bu albümünde 7 parçayla 7 aşamada Japonya’nın kuruluşunu anlatıyor. Tek söz söylemiyor, enstrümanlar dile geliyor.
Önce Hajimari (Başlangıç) ile köklere iniyor, Sozo ile kuruluşa işaret ediyor, Koi ile tanrıça Izanami’nin ölümü, Orochi ile Sekiz Başlı Ejderha efsanesini, Nageki ile “karanlıklar dünyası” matemini, Matsuri ile güneş tanrıçası Amaterasu’nun dönüşüyle tekrar ışığa kavuşmanın kutlanmasını ve nihayet Reimei ile yeni günün şafağını anlatıyor.
Hikâyenin bu sıra dışı uyarlamasının canlı kaydına şuradan erişmek mümkün.
Peki sizce hangi hikayeleri bu yolla anlatmalı sevgili okur? Twitter hesabımızı etiketleyerek paylaşın, birlikte keşfedelim!
Bu haftaki konuğumuz BİSAV Podcast. Bilim ve Sanat Vakfı’nın yıllardır süregelen sanat, tarih, siyaset, sosyoloji ve başkaca birçok sahadan derslerinin, konferanslarının görüntüleri Youtube ve sair video paylaşım sitelerinde bulmak mümkündü. Şimdi bu kayıtlara başta Spotify olmak üzere hemen her platformdan podcast formatında da erişmek mümkün.
Gazeteci Safvan Allahverdi’nin kurduğu, bütün neşesiyle ülkemizden ve dünyadan farklı dosyaları incelediği kanal. Kısacası araştırmacı gazeteciliğin Youtube hali. Yakın zamanda her perşembe suç dosyaları inceleyeceğini de duyurdu. Çok zevkli olacağa benziyor. Bir inceleyin deriz.
Rıza Nur - Siyasi Risaleler
Kitap son asrın önemli şahsiyetlerinden Rıza Nur'un beş risalesinin yeniden neşrini içerir. Eser notlar ve resimlerle zenginleştirilmiştir.
Sevi Bayraktar - Makbul Anneler Müstakbel Vatandaşlar
Çalışma, 2000'ler Türkiye'sinde makbul anneliğin nasıl bir şey olduğunu inceliyor. Gazi Mahallesi'nde yapılan annelik eğitimleri deneyiminden yola çıkarak beden ve mekan, iktidar ve direniş, gündelik hayat ve siyaset üzerine düşündürüyor.
J.G. Ballard - Beton Ada
Ballard'a göre toplumsal yaşamın dayattığı davranış kalıpları, gerçek benliğimizi bastırıp bizleri genelgeçer değer yargılarıyla uzlaşmaya zorluyor. Oysa kenardaki değil asıl merkezde yaşanan hayat, örneğin kendimizi işyerlerine hapsettiğimiz bir hayat benliğimize aykırı belki de.