Bu hafta referans programımızla aramıza yüzlerce arkadaşımız daha katıldı. Hoşgeldiniz. Umarız bültenimizi beğenirsiniz. Sizler için de mailin en altında referans linkleri tanımlamayı unutmadık. Arkadaşlarınızla tanışmak için sabırsızlanıyoruz.
Peki tasarladığımız hediyelerimizi beğendiniz mi? Bardak hediye edeceğimiz üye sayımız hızla artıyor. Yeni bir hedef daha mı belirsek diye düşünmeden edemiyoruz.
Bu arada Ahmet’in hepinize selamı var. Bu hafta biraz meşgul olduğu için Amors’la pek ilgilenemedi. Herkesten özür diliyor.
Lafı fazla uzatmadan sizi yazarlarımızla başbaşa bırakalım.
Güzel okumalar.
Nijerya'da korsanlar tarafından kaçırılan 15 Türk denizci sağ salim yurda getirildi.
Adalet Bakanı Gül bir süredir gündemde olan yeni anayasa için "Milletimizle beraber yapacağız," dedi.
Eski İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, 3 aydır tedavi gördüğü hastanede hayatını kaybetti.
ABD'deki kongre baskını davasında Senato'da yargılanan Trump aklandı.
Dolar, 6 ayın ardından ilk kez 7 liranın altına gerileyerek 6,9979 seviyesini gördü.
Merkez Bankası, bir hafta vadeli repo ihale faiz oranını (politika faizi) yüzde 17'de sabit bıraktı.
Terör örgütü PKK/KCK'nın faaliyetlerinin deşifre edilmesine yönelik operasyonlarda, HDP il ve ilçe başkanlarının da bulunduğu 718 kişi gözaltına alındı.
Terör örgütü PKK'ya yurt dışından silah sağlayan firari FETÖ mensupları Gürbüz Sevilay ve Tamer Avcı, MİT'in operasyonuyla Özbekistan'dan Türkiye'ye getirildi.
İstenmeyen SMS, sesli arama, e-posta gibi iletilerin önüne geçmek için açılan İYS'yi 2 milyonun üzerinde kişi kullandı; 32,2 milyon ret ve 300 bine yakın onay işlemi gerçekleşti.
Nijerya'da bir okula düzenlenen saldırıda ilk belirlemelere göre 26 öğrenci ve 4 öğretmen kaçırıldı.
Kabine toplantısının ardından açıklama yapan Cumhurbaşkanı Erdoğan, Sağlık Bakanlığı'nın belirlediği Kovid-19 kriterlerine göre illerin 4 kategoriye (düşük, orta, yüksek ve çok yüksek riskli) ayrılacağını ve Mart ayı itibarıyla da kademeli normalleşme sürecine geçileceğini aktardı.
En çok merak edilen kafe ve restoranlar konusunda Erdoğan "Esnafımızı rahatlatacak adımların yol haritası önümüzdeki günlerde açıklanacaktır," dedi.
Yüz yüze eğitime geçileceğini duyuran Sağlık Bakanı Koca, YÖK ve MEB ile bu konuyu görüştüklerini mart ayında sınavların yüz yüze olacağını söyledi.
Türkiye 5 milyon 700 bin aşılama sayısına ulaştı ancak korona sayıları artmaya devam ediyor. Dünyada toplam vaka sayısı 110 milyonu, Türkiye'de 2.6 milyonu geçti.
Bilgisayar başındaki işlerimizin bir çoğu artık tarayıcıda gerçekleşiyor. Tarayıcıların performansı da açık sekme ile ters orantılı ve maalesef sekmeleri kapatmak nedense kolay değil. Her sekme kapandığında sanki bir daha bulunmayacak bir fırsatı kaçırmış gibi hissediyoruz. Okunmak istenen bir yazının sekmesi günler, haftalar bazen aylarca açık kalıyor. Bir süre sonra sekmeler çokluktan o kadar küçülüyor ki fare ile seçmek zorlaşıyor.
Herkes aynı değil illa ki ama yukarıda yazılanlarda bir nebze kendinizi gördüyseniz, size bir tavsiyem olacak: OneTab. Bir çok alternatifi olsa da en sade ve sağlıklı çalışanı bu oldu benim için. Tek tıkla tüm sekmeleri daha sonra yine bir tıkla açabileceğiniz şekilde depoluyor. İsterseniz onları sınıflandırma, yıldızlama vs. yapabiliyorsunuz. Hatta yeterince meraklı iseniz istediğiniz sekmeyi istediğiniz gruba gönderebilirsiniz.
Hayat standardınızı biraz da olsa geliştirebildiysek ne mutlu bize. Bilgisayar başında yaşadığınız sorunları, "Ama bunu neden şimdiye kadar yapmadılar?" dediğiniz konuları bize yazın sizin için çözümler sunalım :) Bu arada OneTab her ne kadar kurtarıcıysa da binlerce sekmenizi oraya atmayın. Makine bu bozulabilir. Atacaksanız da arada yedeğini alın. İyi sekmelemeler.
Efendi; bir işin üstadı, saygıdeğer kişi demek. Bizans'ta saygı unvanı olan efendi, asil ve okuryazar gibi anlamlara da sahip.
Dilimize Yunancadan giren kelime, Türkçeden Arapçaya, Çek diline ve İngilizceye de geçmiştir.
Tulku Khentrul Lordo Rabsel (12 yaşında) hocası Lhagyel ile Shechen Manastırı'nda. Khentrul manastıra girme zamanının geldiğine karar verdiğinde 5 yaşındaydı. (Bodnath, Nepal 1996 - Martine Franck)
Martine Franck, İngiliz-Belçikalı belgesel ve portre fotoğrafçısı. Franck, Henri Cartier-Bresson'un ikinci eşi ve Henri Cartier-Bresson Vakfı'nın kurucu ortağı ve başkanıydı.
Franck'ın fotoğrafçılık kariyeri, kuzeninin Leica kamerasıyla fotoğraf çektiği Uzak Doğu gezilerinden sonra başladı. 1964'te Fransa'ya dönen Franck, kendisine ait bir fotoğraf makinesi ile Time-Life'ta fotoğrafçı Eliot Elisofon ve Gjon Mili'nin asistanı oldu. Franck ayrıca 1980 yılında Magnum Photos ajansına "aday" olarak katıldı ve 1983'te tam üye oldu. Ajansa kabul edilen az sayıdaki kadınlardan biriydi.
Fotoğraflarından dokuz kitabı yayınlandı ve 2005'te Fransız Légion d'Honneur'un şövalyesi yapıldı. 2010 yılında kemik kanseri teşhisi konduktan sonra bile çalışmaya devam etti. Son sergisi Ekim 2011'de Maison Européenne de la Photographie'de yapıldı. 2012'de 74 yaşında Paris'te hayatını kaybetti.
İtalyanlar için sorbetto, Almanlar için Scherbett, Fransızlar için sorbet, bizim için ise şerbet geleneksel mutfak kültürümüzün köklü ve vazgeçilmez bir unsuru. Yemeklerde su yerine, ansızın gelen misafirlere ikram diye, çoğunlukla da şifa niyetine içilirdi. Hâlen devam eden ve yeni doğan bebek ziyaretlerinde ikram edilen lohusa şerbeti, padişahın yeniçeri ocağına gittiğinde bir tas şerbet içmesi ardından tası altınla doldurup göndermesi gibi şerbet kültürünün yansımaları olan geleneklerimiz mevcut.
Göçebe Türklerden miras şerbet, Selçuklularla büyüdü, Osmanlı saray mutfağıyla altın çağını yaşadı. Sosyo-ekonomik farklılıklara paralel şerbetler, az gelirli ailelerde su ve şeker ya da tek bir çeşit meyve/bitki/baharat ile yapılırken; daha zengin sofralarda misk, amber, sarısabır gibi çeşitli koku maddeleriyle de zenginleştirilirdi. Saray mutfağının Helvahanesi’nde şerbetler öyle çeşitlendi ki akla gelebilecek güzel kokulu ve lezzetli tüm bitkilerin, meyvelerin şerbetleri yapıldı. Ama en sevilenleri gül, zambak, menekşe, fulya, yasemin, iğde ve nilüfer çiçeklerinden hazırlananlardı.
Tüm bunların yanında şu an neredeyse yok olmuş fakat geçmişinde bir kültür hazinesi barındıran Osmanlı şerbet çeşitlerimizden bazılarını şöyle sıralamak isteriz; tarçın, limonata, kavun çekirdeği, koruk, elma, armut, bal, ağaç çileği, mandalina, ayva, şeftali, badem, nar, dut, nane, koruk, ceviz, demirhindi, keçiboynuzu, antep fıstığı.
Biz ise tüm bu çeşitlilik içinden Mevlevi mutfağına has, Selçuklulardan beri tüketilen, şifa deposu sirkencübin şerbetinin tarifini paylaşmak istedik. Osmanlı’da özellikle Ramazan ayında tüketilen bu şerbetin hazımsızlığı giderme, tokluk hissi uyandırma, açken içildiğinde ise zayıflatma gibi etkileri var. Tüm bunların yanında sirkenin ve balın geleneksel tıpta pek çok hastalığın tedavisinde kullanıldığını göz önünde bulundurursak sağlık için kendi başına faydalı görünüyor.
Tarifimiz çok pratik;
5 su bardağı su
5 yemek kaşığı bal
5 yemek kaşığı sirke
Hepsi beraber güzelce karıştırıla ve soğuk olarak servis edile, afiyet ola.
Çokça duyduğumuz trajedi (tragedya) kavramı Yunan mitolojisinden gelir. Antik tiyatrolarda korodaki kişiler keçi derisi giyerek oyun alanında anlatmak istedikleri konuyu mitolojik ezgiler şeklinde söyleyerek icra ettikleri için keçilerin türküsü anlamındadır. İnsanlığın ilk hikayeleri, efsaneler, tragedya türünün de konu kaynağıydı. Süslenerek anlatılan bu yapı dram sanatına yeni bir boyut getirir. Yunan tragedyasında en çok “kibir” ve “gururlanma” günahları ile bunların kaçınılmaz cezaları üzerine olan temalar işlenirdi. Tragedya yazarları bu günah-ceza kavramları üzerinde dururlardı. Trajedi kahramanları genellikle günahlarından dolayı vicdan azabı çekmezlerdi.
Trajedi günümüzde yaşamın acıklı ve hüzünlü yönlerini ortaya koyan manzum tiyatro eserleri anlamıyla karşımıza çıkar. Olay örgüsü genellikle yüceltilmiş bir kahramanın kötü durumdan iyi duruma düşmesidir. Bu yönüyle seyircide korku ve acıma hissi uyandırmayı amaçlar. Aristo Poetika kitabında bunun yapısını anlatır. Trajedinin asıl amacı seyirciyi katharsise ulaştırmaktır. Ruhun acıma ve korku duyguları ile geldiği noktada “tutkulardan” arınma anının yaşanması gerekir. Tragedya, bir kahramanın kendi çevresinde gelişen olaylarla savaşıp kendinden daha büyük ve anlamlı olduklarını anlayıp, bu olaylar karşısında yenik düşmesini anlatır. Kahramanın yenilmesi ve ölmesiyle trajedi derinleşir.
Öyküleme trajedide önemli bir unsurdur. Kahramanın yenilmesi tabiri insanı yüceltme ve denk gelebilme üzerinedir bir anlamda. Doğu kültüründe Aristo’nun yaklaşımına karşı söylemi üzerine yazmıştık. Burda trajedi kavramı üzerine edebiyatımızda usta kalemlerden birinin sözünden bahsetmek yerinde olacak. Mustafa Kutlu’nun şu sözü kültürümüzde trajedi kavramına farklı bakmamızı sağlar: “Bence bizde trajedi yok. Allah varsa, trajedi olmaz zaten. Yani yalnızlık olmaz; umutsuzluk olmaz, Allah varsa. Trajedi, iki yüksek duygunun, iki yüksek değerin aynı anda ve kaçınılmaz olarak çarpışmasıdır. Mesela vatan sevgisi ile aşk kaçınılmaz olarak çarpışır. Ama Allah'ın karşısına başka bir şeyi koyamıyorsunuz. Onunla denk bir duygu yok.”
Her kültürün öykülemi bastıkları zemine göre şekillenir. Umudun türkülerini tercih ederim.
Bazı yönetmenlerle besteciler arasında olağanüstü bir uyum, görülmez bir bağ var. Ennio Morricone ile Sergio Leone, Hans Zimmer ile Christopher Nolan veya John Williams ile Steven Spielberg ilk akla gelenler. Bunlardan bir diğeri de kuşkusuz Joe Hisaishi ile Hayao Miyazaki arasındaki bağ.
Japon işi animasyon filme anime demezseniz ve de Ghibli Stüdyosu’na saygıda kusur ederseniz otakuların (anime, manga vs. hayranı) hışmına uğramanız kaçınılmaz. “Libya’da esen sıcak çöl rüzgarı”ndan ismini aparan Ghibli’yi, Japonya’nın gelmiş geçmiş en mühim anime yönetmeni kabul edilen Miyazaki ve bir diğer şöhretli yönetmen Isao Takahata 1985 senesinde kurmuşlar.
Bestekar Hisaishi’nin Miyazaki ile münasebeti daha Ghibli kurulmadan çekilen 1984 yapımı Rüzgârlı Vadi’yle başlar ve yönetmenin 2013’teki son filmi Rüzgâr Yükseliyor’a kadar devam eder. İkilinin mükemmel uyumunu, her biri birer klasik kabul edilen bu muazzam filmlerde müşahede etmek mümkündür.
2010 senesinde, Tokyo’nun ünlü Budokan salonunda Ghibli’nin 25. kuruluş yıl dönümü için devasa bir konser tertip edilir. Şanına yakışır biçimde 1200 müzisyen, Hisaishi’nin şefliğinde, askeri bir disiplinle, benzerine az rastlanır epik bir çalışmaya imza atarlar. Anime’nin sadece basit bir çizgi film değil de Japon kültür dünyasında en üst düzeyde dahi temsil değeri olan bir ürün olduğunun en açık ilanıdır bu konser.
Prenses Mononoke, Gökteki Kale (ki Kimi Wo Nosete icrası tüyleri diken diken eden cinsten), Ruhların Kaçışı ve daha nice filmden akıllarda yer eden melodilerin olduğu bu mükemmel konserin tamamı şuradan dinlenebilir.
İsmine inat derdini hayli gayri resmî bir dille anlatan Arz ve Tensip Podcast bu hafta konuğumuz. Gayri Nizami Kontra Bey, sazı eline alıp bazen tek başına bazen konuklarıyla bam teline vurduğu yayının bölümlerine buradan erişmek mümkün.
Derviş Zaim - Ares Harikalar Diyarında
Ünlü yönetmen Zaim'in 1992'de Yunus Nadi Roman Armağanı'nı kazanan, kurgunun kendi yolunu çizmeye çalıştığı, renkli bir dile ve özgün bir üsluba sahip romanı.
Ramez Naam - Sınırsız Kaynak
Naam kitabında geleneksel iktisadın "sınırlı kaynaklar" iddiasına itiraz ediyor ve asıl problemin kaynakların toplama, yararlanma ve etkili olarak kullanmada olduğunu söylüyor. Dikkate değer, önemli bir çalışma.
Ece Ceylan Baba - İdeal Kent Arayışında Mimari Ütopyalar
"İyi niyetli ve ulvi" tasarıların kapıları gerçekten mutlak ideal yaşam alanlarına açılır mı? Baba, Antik Çağ'dan günümüze kadar, çarpıcı örnekler eşliğinde, bu sorunun yanıtını arıyor.