E ne yapıyoruz şimdi?

Merhaba;

Bir süredir evimden uzaktayım, düzenimi özledim desem fazla duygusallaşmış olmam değil mi? Tanımayanlar için kendimi tekrar tanıtayım: Ben Ahmet, namıdiğer Amors editörü.

Geçtiğimiz günlerde Amors ile çok fazla ilgilenemedim fakat muhteşem haberleri de kaçırmadım. Burada olmadığım süre boyunca 700’den fazla arkadaşımız Amors ailesine katılmış. Bu beni çok sevindirdi.

Önerilerinizi önemsiyoruz. Yararlı ve keyifli Youtube kanalları için bir bölüm eklememizi istemiştiniz. Biz de beğendiğimiz Youtube kanallarını sizlerle buluşturmaya karar verdik. “Ne izlesem?” bölümü sizleri bekliyor.

Sizi bültenimiz ve Eddie Vedder ile baş başa bırakarak kenara çekiliyorum.

Keyifli okumalar.


Kısa Kısa

Haftadan haberdar ol

IMF'nin faiz konusundaki açıklamalarının ardından Fitch, Türkiye'nin kredi notunun "BB-" görünümünü negatiften durağana çevirdi.

Kanada Çin'in Uygur Türklerine yönelik uygulamalarını "soykırım" olarak tanıdı.

Beyaz Saray, Türkiye’de katledilen Cemal Kaşıkçı raporunu kısa süre içinde açıklayacak. Prens Selman'ı zor günler mi bekliyor?

Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı Zehra Zümrüt Selçuk, sigorta prim teşvik süresinin yıl sonuna kadar uzatıldığını duyurdu.

Lebalep kongreler ne kadar doğru? Muhalefet eleştirirken AKP savunuyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan çiftçi desteklerinin artacağını açıkladı.

NASA'nın keşif aracı Mars'a başarılı bir şekilde indi.

Türkiye'nin önde gelen hadis alimlerinden Muhammed Emin Saraç vefat etti.

Avustralya Açık Tenis Turnuvası tek kadınlar finalinde Naomi Osaka, erkekler de Novak Djokovic şampiyon oldu.

Avrupa Birliği, Putin'in muhalif lider Navalny'ı tutuklatması üzerine Rusya'ya yaptırım kararı aldı.

Eylül 2021'de kapanacağı açıklanan Honda Gebze fabrikasını SBK Holding iştiraki Hexagon Mühendislik 510 milyon TL'ye satın alacak.

ABD Trump döneminde Afganistan’dan çekilme planları yapıyordu. Ancak Biden döneminde çekilme yavaşlatıldı. Geçtiğimiz günlerde Kabil hükümetine 640 adet askeri araç hibe edildi.


Gündem

E ne yapıyoruz şimdi?

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Salgının seyrine göre normalleşme adımlarını atacağız,” demesinin ardından Ekonomi Bakanı Elvan’ın da, “Esnafımızı yalnız bırakmayacağız,” açıklamaları Mart ayında cafe ve restaurantların açılacağı şeklinde yorumlandı.

Yayınlanan Kovid-19 haritasına göre toplam vaka sayılarının en yüksek olduğu iller Karadeniz Bölgesi’nde.

Ülkemizde 6 milyon 106 bin kişi Kovid-19 aşısının birinci dozunu oldu.

Kovid-19 vakaları tüm dünyada 112 milyonu geçerken Türkiye'deki vaka sayısı 2,67 milyon.


Etimoloji

Bala

Bala; küçük, çocuk, yavru demek. Eski Türkçe bala "kuş ve hayvan yavrusu" sözcüğünden evrilmiştir. Kuş yavrusu anlamındaki balaban ile küçük akraba anlamındaki baldız da buradan türetilmiştir.

Bu da Doğu Türkistan’ın güzel balalarından sevimli bir fotoğraf.


Fotoğrafın Ardından

Henri Cartier-Bresson

Bresson, Leica'sını bir çitin içinden geçirerek bu anı çektiğinde Paris'teki Gare Saint-Lazare tren istasyonunun hemen arkasındaydı. Tahta bir merdivenden sıçrayan adam. (Paris, Fransa, 1932 - Henri Cartier-Bresson)

Henri Cartier-Bresson belgesel fotoğrafçılığının önemli isimlerinden biri. Paris'te küçük bir köyde dünyaya geldi. Daha çocukluğunda sahip olduğu Brownie marka fotoğraf makinesiyle fotoğrafçılığa adım atan Cartier-Bresson, profesyonel anlamda fotoğrafçılığa 1930'da başladı. 1931 yılında yanında az bir parayla Afrika'ya gitti ve orada ormanda yaşadıklarını belgeledi.

Robert Capa ve David Seymour ile birlikte Magnum Photos adlı fotoğraf ajansını kurdu. Daha sonraki yıllarda; Hindistan, Endonezya, Çin ve Mısır’a gitti. Çektiği fotoğrafları 1952-1956 yılları arasında yayımladığı kitaplarında kullandı. Bunlardan en ünlüsü Images à la Sauvette'te fotoğrafın anlamı ve tekniği üzerine kapsamlı düşüncelerine yer verdi.


Ocakta ne var?

Ebedi hayatın sütü

  • Probiyotikleriyle hem bağırsak florasını hem de bağışıklık sistemini korur.
  • Yüksek proteiniyle kasları güçlendirir.
  • Zengin kalsiyum kaynağıyla kemikleri ve dişleri sağlamlaştırır.
  • Pek çok hastalığa karşı da koruyucudur.

6 bin yıldan fazladır laktik asit bakterileri sütü pıhtılaştırarak yoğurda dönüştürüyor. Yukarıda saydığımız sebeplerle de mutabık şunu söyleyebiliriz ki; eğer az yoğurt tüketiyorsanız sağlıklı olmak adına büyük bir fırsatı kaçırıyorsunuz. Biz de bu hafta cacık, ayran gibi güzellikleri hayatımıza katan yoğurda hakettiği değeri, köşemize konuk ederek vermek istedik.

Türk mutfak kültürü içinde yoğurdun elbette ayrı bir yeri var. Hayvanlarını evcilleştirerek sürdürdükleri yaşamlarında sütü işleme gereksinimi doğan göçebe Türklerin bu noktada payı büyük. Belki Türklerin dışındaki toplumların damak tadı yoğurda uygun düşmediğinden belki de Türklerin yerleşik düzene geç geçmesinden, yoğurt binlerce yıl Türklere özgü bir yiyecek olarak kaldı. Öyle ki bu durum; yoğurtla, Osmanlılar aracılığıyla tanışan Avrupalıların dillerinde de kendisini gösterdi. Pek çok dilde Türkçe orijinaliyle kullanılan yoğurt, Mısır’da leben, Türki Cumhuriyetlerde katık, İran’da mast gibi isimlerle de anılıyor.

Yoğurt ile ilgili kısa bir tarihi anıdan bahsedip bahsimizi bitirelim:

“16. yüzyılda Fransa Kralı 1. François ateşli bir mide bağırsak hastalığı nedeniyle birçok ilaç kullanmış, fakat iyileşememiştir. Kralın annesi, Kanuni Sultan Süleyman’dan oğlunun tedavisi için bir hekim göndermesini rica eder. Kanuni de bu konuda bilgisi olan Yahudi bir hekimi Paris’e gönderir. Yahudi Osmanlı hekimi sağdığı sütten yoğurt yaparak işe başlar. Sonra yaptığı yoğurda bazı maddeleri de katarak mucizevi ürününü hazırlar. Osmanlı hekimin tedavisi ile iyileşen 1. François yoğurda ebedi hayatın sütü anlamında “le lait de vie eternelle” ismini verir.


Sinema

F-ilim kendini bilmektir

   

İnsan düşünen bir varlık. Daha doğrusu düşünebilen. Düşünmeyi tercih edebilen. Kendisi haricinde her şeyle alakadar olup en önemli olan kendisi hakkında düşünmeye fırsatı bile olmuyor insanın. Dünyanın farklı coğrafyalarında ve uzun zaman aralıklarında, insanların birbirlerinden bile habersiz aynı şey hakkında söylemleri onun önemini gösterir. İnsan nedir? İnsan kendisi için hakikaten muammadır başlangıçta.

Farklı cihetten baksalar da insanın kendini bilmesiyle ilgili çok söylem vardır. Antik tapınakta “kendini tanı” yazılıdır. İslamda “Kendini bilen Rabbini bilir.” kaidesi vardır. İngiliz şair “Sen seni bil… Ölmek için doğmuş kullanır aklını sadece günah işlemekte” mısralarını yazmıştır. Bir başka kıtada Benjamin Franklin “Son derece sert olan üç şey vardır: çelik, elmas ve kendini bilmek.” şeklinde söylemiştir. Batı maddenin sertliği ile uğraşırken Çin’de filozof Lao Tzu “Başkalarını bilen kimse bilgili, kendini bilen kimse bilgedir.” diyerek bilgeliği öne sürmüştür. Edebiyattan Stefan Zweig “Kendini bulan insanın bu dünyada kaybedecek bir şeyi kalmamıştır. İçindeki insanı anlayan, tüm insanlığı anlamaya başlar.” diyerek öze ve bütüne vurgu yapar. Kitaplarda kahramanlara dahi konu olur. Cervantes, Don Kişot’ta şöyle bir diyalog yazar karakterine; “Gözlerini kendine çevirip kendi kendini tanımaya çalış; varılması en zor olan bilgi budur. Kendini tanırsan öküze özenen kurbağa gibi şişinmezsin.” Avrupalı filozof Kierkegaard da felsefik bir cümle kurar; Kişi, herhangi bir şeyi bilmeden önce kendini bilmeyi öğrenmelidir.” Coğrafyamızdan Yunus Emre kendini bilmeyi bütün ilimlerle bağdaştırır. "İlim kendin bilmektir / Sen kendini bilmezsen bu nice okumaktır..." diyerek efsane bakışını ortaya koyar.

İnsanın kendini bilmesi o kadar önemli ise sanat denen mefhum buna kayıtsız kalamaz diye düşünüyorum. Sinema / filmi bir ilimdir, dildir. İnsanın kendini bilme / bulma noktasında yolunu aydınlatmayacak ise ne işe yarayacak.


Müzik

“Kaderimsin”in Portekizcesi

Portekiz ile Türkiye epey uzak ama -bizim kadar olmasa da- şiirin gördüğü itibar ve yakarışlarının dile gelmiş hali olan Fado ile bir o kadar yakın.

Latince “fatum”, yani kader kelimesinden türetilmiştir Fado. Portekizcede de aynı manaya gelmektedir. 1800’lü yıllara kadar izi sürülen Fado, imkânsız aşkları, dertli aşıkları, fukaralığı, garipliği, geçmişe özlemi işlemesiyle de türkülerimize benzer. Özünde hep “saudade” var derler ki hasret çekmenin Portekizcesidir. Usûlde de usul usul yanaşırlar bize zira bolca nağme Fado’nun olmazsa olmazıdır. Arap ezgilerinin etkileri sadece burada değil enstrümanlarda da gösterir kendisini.

Kıyıda köşede kalmış ufak lokantalarında dahi duvarları titreten nağmeleriyle göğsünü yırtarcasına haykıran mugannileri, mutripleri ile Lizbon hem Portekiz’in hem Fado’nun başkentidir. Diğer şehirlerin (Porto ve bilhassa Coimbra gibi) kendine has gelenekleri, usûlleri vardır fakat hem menşei itibariyle hem de dünyada tanınırlık bakımından Lizbon ekolü baskındır.

Fado’nun simge ismi, bahtı söylediği şarkılara benzeyen Maria Severa’nın, 1846’da 26 yaşında, umutsuz bir aşkın ardından yakalandığı vereme yenik düşüp vefat ettiği için ne yazık ki elimizde bir kaydı yok. Bugün türün en meşhur isimlerinden Mariza’nın Minh’Alma veya Ó Gente da Minha Terra’sı, Alfredo Marceneiro’nun O amor é agua que corre’si, iki büyük usta Carlos Do Carmo ve Camane’nin birlikte seslendirdiği Por Morrer Uma Andorinha, Fado’nun kraliçesi Amália Rodrigues’in Fado português’i veya henüz hak ettiği değeri görmeyen Ana Margarida Pinto’nun Gosto de Ti icrası ile iktifa etmek zorundayız.


Podcast

Haftada bir doz kâfi


İzlemeye değer filmler, okumaya değer kitaplar bu huzursuz günleri şenlendirmeye niyetli küratörünüz Furkan Gencer’in sunumuyla her hafta birer doz şeklinde, on dakikanın altında 1 Kitap 1 Film programında sizleri bekliyor. Tüm bölümlere şuradan ulaşmak mümkündür.


Ne izlesem?

Çakal Lezzetler

Elektronik müzik sanatçısı Emir Yargın, dolapta yiyecek bir şey bulamadığınız zamanlarda çakal tarifleriyle gününüzü kurtarıyor. Bazen de harika mekanları geziyor. Neşesi ve enerjisiyle gününüzü keyifli hale getirebilir.


Sahaf

Kadim Sahhaf Öneriyor 

Erasmus - Deliliğe Övgü

Rönesans hümanizminin en büyük temsilcilerinden Erasmus, kitabında şu soruyu sorar: İnsanoğlunun tüm zincirlerinden kurtulmasını ve salt özgürlüğe ulaşmasını sağlayan delilik değil midir?

J.M.G. Le Clezio - Açlığın Şarkısı

2008 Nobel Edebiyat Ödüllü yazarın son romanı. İkinci Dünya Savaşı öncesi, 1930'ların Paris'inde geçen öfkeli ve tatlı bir melankoli içeren çarpıcı bir roman.
 
İlber Ortaylı - İmparatorluğu Son Nefesi

İmparatorluğun son günlerinden Cumhuriyet'in kuruluş öyküsüne uzanan, dönemin önemli şahsiyetlerine dair Ortaylı'nın görüşlerini içeren kıymetli bir çalışma.